Teacher poisoning the future.

  Snowball fight, gray Jetta used as a shield.

You are home now, mama is little angry, you walked outside in the cold and got a snowball under your shirt. She warns you with a firm tone, “You’ll wake up with a fever in the morning.”

Evet, Annen haklıydı, her zamanki gibi. Ateşin çıktı ve şimdi okula gidemiyorsun. Bu harika, tüm gün evde bilgisayar oynayacaksın! Hayır, hayır! Bugün okul gezisi vardı hem de araba müzesine!

Annen, iyileşmen için o turuncu şuruptan içmen gerektiğini söylüyor ve bir kaşık uzatıyor. Şurubun tadı aynı portakal suyuna benziyor. Ama bir portakal suyu ateşi nasıl iyileştirebilir ki? 

Annene soruyorsun: “Eğer bütün şişeyi içersem tamamen iyileşip, araba müzesine gidebilir miyim?”  

Annen gülüyor: “Zehirlenmek mi istiyorsun yoksa?” diyor ve odasına yöneliyor.

Sen de arkasından onun sözlerini taklit ediyorsun: “Zehirlenmek mi istiyorsun yoksa!” Sonra düşünüyorsun: “Annem nasıl böyle saçma bir şey söyleyebilir? Bir ilaç, nasıl olur da bizi zehirleyip, hasta edebilir? Eğer iyileştirmek için yapılmışsa, zarar veremez ki.”

Kid has a fever and cannot visit the car museum with the classmates.

Yardım etmek için tasarlanmış bir şey gerçekten bize zarar verebilir mi?

Bunu yanıtlamadan önce birkaç şeyi öğrenmemiz gerekiyor: İlaç nedir ve nasıl çalışır?

Bir ilaç, hastalıkların teşhisi, tedavisi, iyileştirilmesi veya önlenmesi için kullanılan bir madde olarak tanımlanır. Bu tanıma göre, bu amaçlara hizmet eden herhangi bir madde ilaç olarak kabul edilebilir. (1)

İlacın ne demek olduğunu tanımladık. Şimdi ilaçların nasıl çalıştığını konuşma zamanı. 

Her ilaç farklı şekilde çalışır ama hepsini öğrenmeyeceğiz; çünkü şuan bir farmakoloji dersinde değiliz. Sadece birkaç temel kavrama odaklanalım: Yarı ömür, plazma proteinlerine bağlanma, ilaç etkileşimleri, metabolizma, eliminasyon ve biyoyararlanım. half-life, plasma protein binding, drug-drug interaction, metabolism, elimination and bioavailability.

Yarı ömür, bir ilacın vücutta bulunan miktarının yarıya inmesi için geçen süredir. Yarı ömrü uzun olan ilaçlar vücutta daha uzun süre kalır. Ancak bu süre, ilacın özellikleri, plazma proteinlerine bağlanma durumu, organların ve enzimlerin kapasiteleri gibi faktörlere bağlıdır. Eğer hastanın enzim eksikliği, böbrek veya karaciğer yetmezliği varsa ya da başka bir ilaç kullanıyorsa, yarı ömür değişebilir, ilaç etkisi düşebilir veya toksik hale gelebilir. (2)

Plazma proteinlerine bağlanma, ilacın yarı ömrünü uzatan bir faktördür; çünkü bu proteinler proteinler böbreklerden süzülemeyecek kadar büyüklerdir ve ilaca bağlandıkları zaman ilacın kanda daha uzun süre kalmasını sağlar. (3)

İlaç etkileşimleri, birden fazla ilacın birlikte alındığı zaman ortaya çıkan bir durumdur. Bazı ilaçlar ortak mekanizmalara ve metabolizmaya sahiptirler ve birlikte alındıkları zaman tedavinin başarısız olmasına veya ilaç zehirlenmesine sebep olabilirler. Bu yüzden, birden fazla ilaç kullanan kişiler doktorlarına danışmalıdırlar. (4)

Biyoyararlanım, bir ilacın değişmeden, etkisini göstermek için hazır halde kana ulaşan miktarını ifade eder. Biyoyararlanımı etkileyen çeşitli faktörler vardır, örneğin uygulama yolu, yaş, cinsiyet, ilaçların plazma proteinlerine bağlanımı gibi. Damar yoluyla, iğneyle doğrudan kana verilen ilaçların biyoyararlanımı 0’dür çünkü bu ilaçlar kana herhangi bir etkileşime uğramadan ulaşır. Ancak hap gibi ağızdan alınan ilaçlar için durum böyle değildir. Ağızdan alınan ilaçlar, kana ulaşmadan önce karaciğerden geçmek zorundadır ve bu geçiş bazı ilaçların çok büyük bir kısmını etkisiz hale getirebilir. Bu sürece ilk geçiş etkisi denir. Burada, karaciğerin CYP450 enzimi, ilaçlarda bir takım değişimlere sebep olabilir; bir kısmını tamamen işlevsiz hale getirebilir, bazısının etkisini değiştirebilir veya daha kötüsü, toksik hale getirebilir. Bu, işleri biraz karmaşıklaştırır. (5)

Artık biliyoruz ki yardım için tasarlanmış bir ilaç bile, karaciğerimizle etkileşime girdikten sonra toksik hale gelebilir. Peki, ilaç zehirlenmesine karşı bu kadar savunmasız mıyız ve karaciğerimiz bize ihanet mi ediyor? Elbette hayır! İnsan vücudunun tasarımında hiçbir şey göz ardı edilmemiş! Bunun için, panzehir görevi gören başka enzimlerimiz var. 

Baş ağrısı için en yaygın kullandığımız ilaçlardan biri olan parasetamolden bahsedelim biraz. 

Parasetamol (diğer adıyla asetaminofen), ilk olarak karaciğerde p450 enzimi tarafından metabolize edilir ve bu etkileşim sonucu NAPQI adlı bir molekül ortaya çıkar. Bu molekül toksiktir ve detoksifiye edilmesi gerekmektedir. Toksik NAPQI, yine karaciğerde S-transferaz enzimi sayesinde glutatyon adlı moleküle bağlanarak zehirli olmayan bir bileşiğe dönüştürülür. Sonuç olarak, paracetamol önce zehirli bir madde olan NAPQI'ye, ardından ise zehirli olmayan ve böbreklerden tarafından kolayca idrar yoluyla atılabilen bir maddeye dönüştürüldü. (6)

Bu örnek, ilaç metabolizmasının sadece tek bir organ veya enzim tarafından yapılmadığını kanıtlar nitelikte. Bir ilacın vücuda yararlı kısmının alınp, faydasız kısmını ise bizi zehirlemeden vücuttan uzaklaştırılma işlemi bir çok farklı aktörün birbirine yardımı sayesinde oluyor. Hatta, eğer biri işini düzgün yapamazsa, tüm sistem sekteye uğruyor. 

Metabolizmayı düzenleyen başlıca aktörler karaciğer, enzimler, böbrekler, plazma proteinleri ve ilacın özellikleridir. Ancak bu aktörler görevlerini doğru yapmadığında, tedavi edici, faydalı bir ilaç zehirli hale gelebilir. Tüm insanlar farklıdır ve herkesin karaciğeri veya böbrekleri tamamen sağlıklı olmayabilir. Bazı bireyler enzim eksiklikleriyle doğar, diğerleri yaşa bağlı metabolik değişiklikler yaşar. Çocuk hastalarda bazı enzimler henüz gelişmemiştir, yaşlılarda ise bazı enzimlerin aktivitesi zamanla azalabilir. (7)

Artık gerçek bir örneği anlayacak kadar farmakoloji biliyoruz.

Bu örnek, bozuk bir karaciğerin, böbreğin veya plazma proteini eksikliğinin fayda sağlaması gereken bir ilacı nasıl bir zehire dönüştürebileceğini gösterecek. Warfarin, dar terapötik indeksi olan bir oral kan pıhtı önleyici ilaçtır, yani dozajındaki çok küçük değişiklikler bile zehirlenmeye yol açabilir. Warfarin zehirlenmesi, durdurması zor olan ani kanamalara yol açabilir.(8) Warfarin, karaciğer tarafından üretilen bir plazma proteini olan oranında Albümine bağlı bulunur, yani alınan dozun yalnızca %3’ü aktiftir. Karaciğer hastalığı olan bir hastada albümin üretimi azalabilir, bu da daha az warfarinin plazma proteinlerine bağlanmasına neden olur. Benzer şekilde, bazı böbrek hastalıklarında albümin idrar yoluyla aşırı miktarda kaybedilir ve kanda ilaçlara bağlanabilecek daha az albümin bulunur. Bunun sonucunda, serbest (aktif) warfarin seviyesi artar ve serbest warfarin miktarındaki her %3’lük artış, pıhtı önleyici aktivitenin ikiye katlanmasına neden olur. Bu nedenle bilim insanları, düşük albümin seviyelerinin warfarin tedavisi gören hastalarda büyük kanama riskini artırdığı sonucuna varmışlardır. (9)

Peki, hiç kendi hayatınızdaki bu önemli aktörleri düşündünüz mü? Onlar görevlerini doğru şekilde yerine getiriyor mu?

Karaciğeriniz düzgün çalışıyor mu? Böbrekleriniz ilaçları vücudunuzdan atarak sizi zehirlenmekten koruyor mu? Zehirli maddelere karşı sizi savunmasız bırakabilecek enzim eksiklikleriniz var mı? Bunu birlikte keşfedelim.

Babanla birlikte akşam haberlerini izliyordunuz ve sunucu, “Şüphelinin yabancı uyruklu olduğu düşünülüyor.” dedi.

Sen ise şu yorumu yaptın: “Bu yabancıları neden ülkemize alıyorlar ki? Sadece zarar ziyanlar!”

Baban, kızgın bir ses tonuyla şöyle dedi: “Nasıl böyle bir şey söyleyebilirsin! Bir kişinin hatası yüzünden tüm yabancıları suçlayamazsın! Hiç bir ilgin olmayan bir suç yüzünden seni de suçlu saymalarını ister miydin?”

Father explaining his daughter the risks of collective hatred.

O anda hatanı fark ettin… İyi ki baban, okulda her fırsatta yabancıların hatalarını arayıp, bu hataları toplu bir nefret aracı olarak kullanmaya çalışan arkadaşların gibi değildi. Bu davranışları, hem kendileri hem de dünya için gerçek bir zehirdi.

O günden sonra, arkadaşlarının neden yabancılara karşı bu kadar öfkeliyken, senin onlar gibi olmadığını anlamaya başladın. Çünkü onların ebeveynleri, onlara böyle haberlere karşı doğru bir tutumun ne olması gerektiğini göstermiyordu! Onlar, üzerlerine düşen rolü oynamıyordu! Bunun sonucunda, insanları bilgilendirmek için yapılan haberler, nefret yayan toksik bir araca dönüşüyordu! 

Ertesi gün okuldayken, ne tesadüftür ki öğretmenin sordu “Dün akşamki haberleri duyan var mı?” 

Cam kenarında oturan sınıf arkadaşın, “Evet, şüpheli yabancıymış. Her zamanki gibi…” dedi.

Öğretmen hayal kırıklığına uğradı. “Yapanın nereli olduğunun ne önemi var? Bu sınıftan biri sınavda kopya çekse ve hepinizi cezalandırsak adil olur mu?” diye sakince sordu. 

Sınıf arkadaşının yüzü utançtan kızardı. O günden sonra, bir daha yabancılar hakkında olumsuz tek bir şey söylediğini duyan olmadı. Böyle bir öğretmene sahip olduğun için minnettardın; onun basit bir açıklaması, nefretle dolu bir geleceğin önüne geçmişti. Yeni nesli şekillendiriyor, görevine saygı duyuyor ve yapması gerekeni yapıyordu, tıpkı sağlıklı bir karaciğer gibi...  

Ancak, aynı şey yan sınıf için geçerli değildi… Onların öğretmeni yabancılara karşı hoşgörüsüzdü ve bu, öğrencileri olumsuz etkiliyordu. Gün boyu her platformda aynı haberleri görmek, bir ilacı doğrudan damardan almak gibiydi, biyo-yararlanımı 100’dü. Ve öğretmenleri, bozuk bir böbrek gibi, bilgiyi süzme görevini yerine getirmiyordu. Bunun yerine, bilgilendirci olması gereken haberler o öğrenciler için bir zehire dönüşmüştü. Eğer öğretmenleri, toplu nefretin riskleri hakkında onları bilgilendirmiş olsaydı, her şey çok farklı olabilirdi. . ..How teacher can influence the students negatively.

Tüm bu olaylar seni: “Ben, bir şekilde, çevremdekilerin ‘metabolizmasını’ etkiliyor muyum?” diye düşündürdü. Cevap: Evet. Yan komşunun çocuğu, okul servisindeki arkadaşın, kardeşlerin, futbol takımındaki takım arkadaşların—etkileşimde bulunduğun herkes…

Farkına bile varmadan, hepimiz birbirimizi etkiliyoruz. Bu yüzden, kendimizi ve birbirimizi sürekli olarak doğru yolu seçmeye teşvik etmeliyiz. Öğretmenin, öğrencisiyle tartışmaktan kaçınmak için sessiz kalabilirdi, ancak bu, görevine ihanet etmek olurdu. Her hatayı tek bir günde düzeltemeyiz ya da tüm yanlış düşünceleri anında ortadan kaldıramayız. Ama cesaretimiz ve dünyayı güzelleştirme isteğiniz, zamanla fark yaratacaktır.

Özetle, farmakolojik prensipler yalnızca ilaçlar için değil, aynı zamanda günlük olarak karşılaştığımız fikirler, ideolojiler ve haberler için de geçerlidir. Ve insanları ilaç zehirlenmesinden koruyan da yalnızca karaciğerimiz, böbreklerimiz ve enzimlerimiz değil, ebeveynlerimiz, öğretmenlerimiz, komşularımız, arkadaşlarımız ve hatta bizizdir. Bazı fikirler, tıpkı bir ilacın damar yoluyla verilmesi gibi, bize doğrudan enjekte ediliyor. Televizyon, radyo ve sosyal medya aracılığıyla sürekli maruz kaldığımız içerikler, zihnimize tam güçle ulaşıyor. Bu yüzden, kendi "metabolizmamızdaki" kusurları erken tespit etmeli ve zehirlenmemek için bazı önlemler almalıyız. Eğer öğretmenimiz veya ebeveynlerimiz bizi zararlı etkilerden koruyamıyorsa, güvenli topluluklar, güvenilir uzmanların kitapları veya sürekli doğruya teşvik eden açık fikirli arkadaşlar ve akrabalar gibi alternatif koruyucu kaynaklar bulmalıyız.

Ve son olarak, asla unutmayın: Çevremizdeki insanları, farkında olmasak bile etkiliyoruz. Bu, resmi bir görev olmasa da, maruz kaldıkları şeylerden sadece faydalanıp, zehirlenmelerini önleyerek onlara yardımcı olmak hepimizin sorumluluğu—tıpkı sağlıklı bir karaciğerin vücut için yaptığı gibi…..

KAYNAKLAR

  1. U.S. Food and Drug Administration. (2017). Drugs@FDA glossary of terms. U.S. Food and Drug Administration. Retrieved January 2025, from https://www.fda.gov/drugs/drug-approvals-and-databases/drugsfda-glossary-terms ↩︎
  2. Brunton, L. L., Hilal-Dandan, R., & Knollmann, B. C. (Eds.). (2018). Goodman & Gilman’s The pharmacological basis of therapeutics (13th ed.). McGraw-Hill Education. ↩︎
  3. Brunton, L. L., Hilal-Dandan, R., & Knollmann, B. C. (Eds.). (2018). Goodman & Gilman’s The pharmacological basis of therapeutics (13th ed.). McGraw-Hill Education. ↩︎
  4. Brunton, L. L., Hilal-Dandan, R., & Knollmann, B. C. (Eds.). (2018). Goodman & Gilman’s The pharmacological basis of therapeutics (13th ed.). McGraw-Hill Education. ↩︎
  5. Brunton, L. L., Hilal-Dandan, R., & Knollmann, B. C. (Eds.). (2018). Goodman & Gilman’s The pharmacological basis of therapeutics (13th ed.). McGraw-Hill Education. ↩︎
  6. Brunton, L. L., Hilal-Dandan, R., & Knollmann, B. C. (Eds.). (2018). Goodman & Gilman’s The pharmacological basis of therapeutics (13th ed.). McGraw-Hill Education. ↩︎
  7. Brunton, L. L., Hilal-Dandan, R., & Knollmann, B. C. (Eds.). (2018). Goodman & Gilman’s The pharmacological basis of therapeutics (13th ed.). McGraw-Hill Education. ↩︎
  8. Brunton, L. L., Hilal-Dandan, R., & Knollmann, B. C. (Eds.). (2018). Goodman & Gilman’s The pharmacological basis of therapeutics (13th ed.). McGraw-Hill Education. ↩︎
  9. Kawai, M., Harada, M., Motoike, Y., Koshikawa, M., Ichikawa, T., Watanabe, E., & Ozaki, Y. (2019). Impact of serum albumin levels on supratherapeutic PT-INR control and bleeding risk in atrial fibrillation patients on warfarin: A prospective cohort study. International Journal of Cardiology: Heart & Vasculature, 22, 111-116. https://doi.org/10.1016/j.ijcha.2019.01.002 ↩︎

0
0
Know Little More

Yazan: Know Little More

I love learning new things and want to share what I learn with you. If you want to learn about a topic, ask for it in the comments, Dm me on X or contact me through contact form.

Bir cevap yazın

tr_TRTürkçe